1. Play Audio
Ahmet Amca: Günaydın!
Uncle Ahmet: Good morning!
(Note: "Amca" doesn't have to be referring to an actual uncle. It can be added for respect to any man old enough to be one's dad.)
Ömer: Günaydın Ahmet Amca.
Ömer: Good morning uncle Ahmet.
Ahmet Amca: Nereye gidiyorsun, oÄŸlum?
Uncle Ahmet: Where are you going, son?
(Note: Again "oÄŸlum" doesn't have to mean that he is his actual son but can just mean that the age difference is big enough that he can be his son.)
Ömer: Markete gidiyorum.
Ömer: I'm going to the supermarket.
Ahmet Amca: Ne almak için gidiyorsun?
Uncle Ahmet: What are you going to (in order to) buy?
Ömer: Markete peynir ve ekmek almak için gidiyorum.
Ömer: I'm going to the supermarket to (in order to) buy cheese and bread.
Ahmet Amca: Aslında, bana da ekmek lazım.
Uncle Ahmet: Actually, I too need bread.
Ömer: Tamam o zaman sana da bir tane ekmek getiriyorum.
Ömer: Ok, then I'll also bring you a loaf of bread.
Ahmet Amca: Teşekkürler! Sen çok nazik bir çocuksun!
Uncle Ahmet: Thank you! You are a very polite child!
Ömer: Estağfurullah!
Ömer: I seek forgiveness in God!
(Note: This is a commonly used response when someone is complimented. It is used to express humility.)
2. Play Audio
Aylin: Affedersiniz, yakın bir metro durağı var mıdır?
Aylin: Excuse me, is there a nearby metro/subway station?
Polis: Evet, var.
Police Officer: Yes, there is.
Aylin: En yakın metro durağı ne tarafta?
Aylin: Which way is the nearest metro/subway station?
Polis: Şu kırmızı araba var, ya? Onun yanında merdivenler var. Merdivenlerden çık ve üst geçitten karşıya geç.
Police Officer: There is a red car there, yeah? Next to it, there are stairs. Go up the stairs and cross to the other side via the pedestrian bridge/overpass.
(Note: "Ya" is an interjection with many different meanings, can be to express frustration, for affirmation, to express surprise, emphasis, etc. However, it is quite informal and can be seen as quite rude in some cases.)
Aylin: Hangi kırmızı araba? O mu?
Aylin: Which red car? That one?
Polis: Aynen, o.
Police Officer: Exactly, that one.
Aylin: Sonra nereye?
Aylin: Then where to?
Polis: Sonra trafik ışıklarına doğru ilerle.
Police Officer: Then head straight towards the traffic lights.
Aylin: Tamam, sonra nereye?
Aylin: Alright, then where to?
Polis: Sonra kavşağa kadar yürü ve kavşakta sağa dön.
Police Officer: Then walk until the intersection and turn right at the intersection.
Aylin: O kavşak çok mu uzaktır?
Aylin: Is that intersection very far?
Polis: Hayır, beş dakikalık bir mesafe.
Police Officer: No, it's a five minute distance.
Aylin: Güzel, metro durağı orada mı?
Aylin: Nice, is the metro/subway station there?
Polis: Yok, daha var. Sonra ana yoluna kadar yürü ve ana yolda yine sağa dön ve göbeğe kadar yürü.
Police Officer: Nope, there is more. Then walk until the main road and turn right at the main road again and walk until the roundabout.
Aylin: Metro durağı göbeğin orada mı?
Aylin: Is the metro/subway station at the roundabout?
Polis: Hayır, göbeği geç ve yüz metre ileride bir metro durağı var.
Police Officer: No, go past the roundabout and there is a metro/subway station a hundred metres ahead.
Aylin: Eyvallah! Teşekkürler.
Aylin: Great! Thanks.
Polis: Bir şey değil. Haydi iyi günler.
Police Officer: It's nothing. So, have a good day (good days).
Aylin: İyi günler.
Aylin: Good days.
3. Play Audio
Enes: Alo!
Enes: Hello!
(Note: "Alo" is generally the first word that the caller says when the person that they are calling picks up.)
Furkan: Efendim kanka.
Furkan: Yes, buddy.
Enes: Nasılsın?
Enes: How are you?
Furkan: İyiyim teşekkürler. Ya sen?
Furkan: I'm good thanks. What about you?
Enes: Ben de iyiyim. Çok şükür. Şey, kanka, ben bir iş arıyorum. Fikrin var mı?
Enes: I too am good. Thank goodness. Hey, buddy, I'm looking for a job. Do you have any idea?
Furkan: Aslında, patronum yeni bir eleman istiyor.
Furkan: Actually, by boss wants a new employee.
Enes: Öyle mi? Ne güzel! Peki maaş nasıl? Yetiyor mu?
Enes: Is that so? How nice! So how is the salary? Is it enough (Does it suffice)?
Furkan: Aslında, pek iyi değil çünkü ayda bana sadece yirmi bir bin TL veriyor.
Furkan: Actually, it's not that good because he only gives me twenty one thousand TL a month.
Enes: Yirmi bir bin TL fena değil, aslında.
Enes: Twenty one thousand TL is not bad, actually.
Furkan: Ama o brüt maaş. O yirmi bir binin yedide biri vergilere gidiyor ve sadece on sekiz bin kalıyor.
Furkan: But that's the gross salary. A seventh of that twenty one thousand goes to taxes and only eighteen thousand remain.
Enes: Sonra o on sekiz bin TL'yi nasıl harcıyorsun?
Enes: Then how do you spend those eighteen thousand TL.
Furkan: Sonra kirayı ödüyorum ve evimin kirası on iki bin TL. Bu yüzden maaşımın yarısından fazla ona gidiyor ve sadece altı bin kalıyor.
Furkan: Then I pay the rent and my house's rent is twelve thousand TL. That is why more than half of my salary goes to that and only six thousand remain.
Enes: Oha, altı bin çok az!
Enes: Wow, six thousand is very little!
Furkan: Aynen kanka! Sonra o on altı bin TL'nin iki bini aidat ve faturalara gidiyor ve sadece dört bin kalıyor.
Furkan: Exactly buddy! Then two thousand of those sixteen thousand go maintenance fees and bills and only four thousand remain.
Enes: Oha! O dört bin TL ile nasıl geçiniyorsun?
Enes: Wow! How do you get by with those four thousand TL?
Furkan: Hiç bilmiyorum. Hem de marketlere hep zam geliyor. Bu yüzden bu aralarda geçinmek zor.
Furkan: I totally don't know. Additionally, supermarkets are always getting price hikes. So it's hard to make ends meet these days.
Enes: Allah sana yardım etsin!
Enes: May God help you!
Furkan: Aslında en zor kısım o değil. Ben her sabah saat altıda evden çıkııyorum ve akşamları saat yedide eve dönüyorum. Üstelik bazen Cumartesileri de işe gidiyorum. Ne eşime ya da çocuklarıma hediye almak mümkün ne de onlar ile zaman geçirmek mümkün.
Furkan: Actually, the hardest part is not that. I leave the house at six every day and return home at seven at night. On top of that, sometimes I even go to work on Saturdays. It is neither possible to get my wife and kids presents nor is it possible to spend time with them.
Enes: Allah sana kolaylık versin kanka.
Enes: May God give you ease buddy.
Furkan: Amin.
Furkan: Amen.
4. Play Audio
Berfin: Nereye gidiyorsun kanka?
Berfin: Where are you going buddy?
Ä°lkyaz: Ankara Kebap 1923'e gidiyorum dostum. Benim ile gelmek istiyor musun?
Ä°lkyaz: I'm going to Ankara Kebap 1923 buddy. Do you want to come with me?
Berfin: Ben Ankara Kebap 1881'e gitmek istiyorum çünkü onların eti daha lezzetli.
Berfin: I'm going to Ankara Kebap 1881 because their meat is more delicious.
İlkyaz: Doğru ama Ankara Kebap 1923'de tavuk çok güzel. Hem de Salı günleri çok güzel indirimleri var.
Ä°lkyaz: That's true but at Ankara Kebap 1923 the chicken is very nice. They also have very nice discounts on Tuesdays.
Berfin: Ne gibi indirimleri var?
Berfin: What sort of discounts do they have?
İlkyaz: Tüm müşterilere yüzde on indirim var.
Ä°lkyaz: There is a ten percent discount for all customers.
(Note: "Yüzde" literally means "in/per hundred" just like the english word "per-cent". "Cent" being "hundred" as in, "Century" or "Centipede".)
Berfin: Peki öğrencilere özel bir indirim var mı?
Berfin: And... er, are there special discounts for students?
İlkyaz: Evet, saat ondan ikiye kadar öğrenciler için ekstra yüzde on beş indirim var.
Ä°lkyaz: Yes, there is an extra twenty five percent discount from the hour ten to five for students.
Berfin: Peki, çocuklara özel indirimler var mı?
Berfin: And... er, are there special discounts for children?
İlkyaz: Akşamları, on dört yaşın altındaki çocuklara bedava içecek veriyorlar.
Ä°lkyaz: In the evenings, they give children under the age of fourteen a drink.
Berfin: Ah çok güzel! Haydi, hemen geliyorum.
Berfin: Oh, nice! Alright, I'm coming right away.
Ä°lkyaz: Tamam. Bekliyorum.
Ä°lkyaz: Ok. I'm waiting.